içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

NEFİS TERBİYESİ

Mesnevi'de Hz Mevlana şöyle anlatır: 

  Hz Ali efendimiz bir harfte kılıçla mücadele ederken kısmının kılıcını düşürür, yere yatırır ve tam boynuna vurmak üzeredir ki, adam tüm hışmı ve öfkesi ile hazreti Ali'nin yüzüne tükürür. Hz Ali kılıcını geri çeker ve adama serbest olduğunu, kalkıp gitmesini söyler. Adam canından olmak üzereyken ve attığı tükürüğün bu işi hızlandırmasını beklerken gördüğü bu davranışı anlam veremez, sebebini öğrenmek ister. Hz Ali'nin cevabı bakın nasıldır: "Biraz önce sen Allah için düşmanımdın. Ama yüzüme tükürdüğün andan itibaren bu işe nefsimin karışmasından endişe ettim. O yüzden artık serbestsin."

Bu kısa hikayeden ne anlıyoruz ki; insan, nefsinin etkisi altında kalmaya, her an gel-gitler yaşamaya son derece müsaittir. Onu biz dinlemeye başladı mı kendine de çevresine de zarar vereceği açıktır. Yüce Allah bKur'an'da Yusuf ( as) 'ın lisanından duyurulduğu gibi: "Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder..." Yusuf s.12/53 nefsin kötü, zararlı olanı emredişi ve insanın da buna melodisi o dereceye ulaşabilir ki, kur'an-ı Kerim'de bu durum, nefsin Arzu ve isteklerini ilahlaştırmak olarak nitelendirilmektedir. Yüce Mevla sorar bizlere: "nefsin arzusunu ilah edinen, Allah'ın (halini) bildiği için saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü?" Câsiye s.45/23. 
  Maddi, manevi sahip olduğumuz her şey yüce rabbimizin bize lütuf ve ikramıdır. Bunların gerçek sahipleri olduğumuzu zannedersek büyük bir yanılgıya düşmüş oluruz. İnsanın sahip oldukları ile övünmesi, gurur, Kibir, benlik yapması İslam inancı Ve ahlakıyla bağdaşmayacak tavır ve tutumlardır. İslami literatürde bir kimsenin putperest, ateist olması açık şirk, şehvet ve ihtirasların esiri olması ise gizli şirk olarak nitelendirilmiştir. Her çeşidi ile şirk tevhid inancına uymaz ve Rabbimiz dilerse, kulun tövbe etmesi durumunda her türlü günahını bağışlayacağı ancak şirki asla affetmeyeceğini bildirmiştir.Nisa s.4/116
İrfan geleneğimizde Kibir, inat, haset, öfke, kin, nefret gibi menfi duygular nefsani hastalıklar olarak nitelendirilmiştir. Gönül âlemimizi etkisi altına alan ve maneviyatımıza büyük zarar veren bu hastalıklardan kurtulmadıkça, bedenen sağlıklı oluşumuz çok bir anlam ifade etmediği gibi söz konusu durum yaratılış hikmetimizle de örtüşmez. Bu açıdan baktığımızda insanın iç alemi bir cihat alanı olup, en büyük mücadelesi kendi nefsiyle mücadele etmektir. Resulullah efendimizin: "Mücahit, nefsin isteklerine karşı cihad ederek günahlardan uzak durmak için mücadele eden kimsedir" Tirmizi ,fedâili'l cihad,2 hadisleri bu gerçeğe dikkatimizi çeker.

Nefsin kötülüğe meylini kesebilmek, iyilik ve güzelliğe yönelebilmek için manevi bir eğitime, nefsin terbiye edilmesine ihtiyaç vardır. İnsanın ahlaki bakımdan çift kutuplu bir varlık olduğunu söyleyebiliriz. İyilik yapmaya da kötülük işlemeye de potansiyeli vardır.Bu dünya hayatından insan tam da böyle bir kavşakta Kurtuluş ya da mahvoluşun seçimini yapmak gibi Çetin bir sınav ve tercihle baş başa alır. Nefsinin isteklerine boyun eğen ile nefsini Kur'an ve sünnetin rehberliğinde terbiye edenlerin farkını vurgularken Kur'an; "nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır." Şems s.91/9-10 buyurmaktadır.
Nefsini arındıranlara selam olsun 
Selam ve dua ile....

Bu yazı 823 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum